Kelimeler Sana Dokununca
Ne kadar da acımasızdık! Sen hiç
olmadığın kadar sen değildin, ben olmadığım kadar ben değilken. İkimiz de bir
şeylerin gizlerinde dolaşırken oysa. Saklayıp durduğumuz tertemiz bir duygunun
masum ifadesinden başka bir şey değildi bu aslında. Kaldı ki, sen ve benim konuşmadığı ne
varsa koca bir bağ kurandı onlar aramızda . Belki de konuşamadıklarımızın
gücüydü bizi yaklaştıran her ayrılıkta. Yoksa hangi güç yeterdi ayrılıkların
sonunda buluşmaya?
Her vakit tek bir zamanın
çıkışında durmuyor muydu? Kavuşmaktı o anlamsız duyguların alevlenip durduğu
an. Bir gülücüğün içinde sır olup patlayan bir mermi değil miydi içimde? Senden
gelenlere dur demeye yetmeyen bir hissiyatın zayıflığında kaybettiğim bir
benliğin çıkmazında beklerken sen… Sen derken bile bir durak kalan sözcüklerin
içinde çırpınan noktalar. Başka ne anlatır, nasıl anlatır yaşadığımı. Kaldı ki ne yaşadığımın farkına bile
varamadan ölüşüm olacak gibi bu. Neden diye sorma, sorma verecek bir cevabım yok,
belki bir gülden yahut beyaz bir laleden başka; o da yeterse cesaretim buna.
Daha çok zaman geçer mi diye
sorduğun her anın içinde değil mi benim için geçen onca sene! Seni yıpratan
birkaç hafta benden alıp giderken seneleri kim gördü bunu, kırık bir aynadan başka! Her güneş batışında başlayan bir aydınlık var saklı çekmecede, senin haberin
olmayan çokça mektupta. Sana yazmadığımdan dem vurur, söylenirsin ya; ben elime
kalemi alıp da başladığım hangi yazıyı gönderebildim ki sana. Yapamadım bunu,
yapamam da… İster kız ister küs bana, ama ben katlanamam kelimelerin sana benden önce dokunmasına… Kalemin benden evvel sana seviyorum demesine. Kızma ya da kız
bana, lakin yazdıklarımda saklı hislerim sanma, onlar beyaz sayfaların üzerine
düşen suretlerin sadece. Seninle bile paylaşmadığım çünkü sen biriciksin, yok bir benzerin daha.
Ne kadar boş aslında şimdi
yaptığım. Yine kapanacak tüm zarflarım gibi çekmecenin içine bu da ve sen yine
kızacaksın bana yazmadım diye… Yazdım şimdi söyleyemediklerimi sana, ama …
Yorumlar
Yorum Gönder